Öncelikle
belirtmek isterim ki inançlı biri olarak anneliğin kutsal olduğuna tüm
kalbimle inanıyorum. Özellikle anne olduktan sonra kendi yaşadıklarım ve
çevremde yaptığım daha dikkatli gözlemler sonucu anneliğin toplumsal anlamda “kutsallığı”
üzerine bir yazı yazmak istedim.
İnci Azra’yı daha doğurmadan önce içimde kaynayan
annelik içgüdülerimden bu işin çok keyifli olacağını hissetmiştim. Müthiş
şeyler hissedecektim, belli ki hamilelik, doğum, emzirmek hepsi ayrı ayrı
güzelliklerdi ve ben duygusal doyumun zirvesine ulaşacaktım. Zaten benden başka
herkes de öyle demiyor muydu? Kimse öve öve bitiremiyordu annelik duygusunu.
Dünyada eşi benzeri yoktu, (bir önceki yazımda da bahsettiğim gibi) içinde çokça çılgınlık barındırıyordu ve Allah izin verirse her kadının yaşaması
gerekli bir duyguydu. Denilenler doğruymuş, hepsinin
kat kat fazlasını yaşadım, hala da yaşıyorum.
Kadın yapısı gereği bu duyguyu yaşamaya çok müsait zaten. Her
kız çocuk yumurtalıklarında var olan onlarca yumurta ile doğduğundan mütevellit
daha 2 yaşındayken bebeklerini bağrına basacak kapasiteye sahip değil mi sanki? Madem
bir kadın olarak bu kutsal annelik sıfatını almaya hak kazanmışız o zaman bir miktar
da sorumluluğu olacak omuzlarımızdaki bu kutsallığı tam anlamıyla hak edelim.
Ama bu sorumluluklar toplumumuzda biraz farklı anlaşılmış sanırım. Kanıksanmış
bir şekilde süre gelen yuvayı dişi kuş yapar sözüne binaen evin tüm yükü omuzlarında olan anne şimdi bir de bebeğinin sorumluluğunu kahramanca
sırtlayarak biraz daha eğilecektir.
Yüklerden kısaca bahsedecek olursak eğer öncelikle bebeği
kucağınıza aldığınız gün artık başka biri olmuşsunuzdur. Yeni iki insan
doğmuştur aslında o sancılı gecede. Bebekten önce yaşadığınız bilmem kaç yılın
pek bir önemi kalmaz. Alışkanlıklar falan hepsi yalan, unutun gitsin! Artık
önceliğiniz bu minik vücut ve siz anne olarak onun tüm sorumluluğunu kendi
başınıza üstlenebilecek kadar güçlü yaratılmışsınız zaten. İlk sorumluluğunuz
süt verip bebeğinizi doyurmak. Sütünüz olmalı zaten herkeste olduğuna göre
sizde de olmalı, yoksa da helva yiyin mutlaka olacak. Bundan
sonra çok daha kapsamlı ve pozitif düşünerek sorunlara yapıcı çözümler
bulacaksınız, hayata daha iyimser bakarak her kötü şeyden iyilikler
çıkaracaksınız. İçinizdeki her şeyi yapabilme gücüne inanacak ve kendinizin bile
tahayyül edemeyeceği şeyleri yapabileceksiniz. Yemek, içmek, uyumak, sevilmek
gibi temel ihtiyaçlarınızı gidermeden yaşamanın yollarını öğreneceksiniz yoksa tüm
bunlara dirayet gösteremeyen bir anne, anne midir ki? Sabrınız yüz katına çıkacak aksi takdirde kendinizi kötü anne olarak hissetmeniz
Allah’ın emri. Elbette ki kimse size bunları lafla söylemeyecek ama kendi
annenizden gördüğünüz muamele ve toplumda annelerin durumu bunu iliklerinize
kadar hissetmenizi sağlayacaktır.
Peki ya taze annemiz bu sorumluluklara hazır mı? Daha
doğrusu bu kadar kusursuz, bıkmaz, yorulmaz bir kişi olmayı başarabilecek mi?
Geceleri uykusuz kalıp, gündüzleri kendine ayırabileceği 1 belki 2 saati de yemek/
temizlik yapmak ve bebeğin kıyafetlerini yıkamak için ayıracak olan anne bu
7/24 mesaiye ayak uydurabilecek mi? 9 aylık hamilelik ve doğum sebebiyle tüm fiziksel,
psikolojik ve hormonal dengesi alt üst olmuş bir insanın çabucak yorulması,
her şeyden bıkıp ‘kontrol Z’ yapmayı istemesi, hatta depresyona girmesi bile dünyanın
en normal ihtimalleriyken bu kadar büyük sorumlulukları kaldırabilmesini
beklemek sanırım haksızlık olur. Evet zamanla yavrusunu koruma içgüdüsüyle
sağlam durmayı öğrenecektir anne ama yaradılışı gereği kırılgan bir yapıya
sahip olan kadının birdenbire bu kadar güçlü olması beklenemez.
Toplumdaki bu her şeyi yapan ‘süper
anne’ imajı sizce de biraz dayatma değil mi? Annenin üzerine ağır yükler
bindirerek, annelikten aldığı zevki hissettiği yetersizlik duygusundan dolayı
işkenceye çevirebiliyor. Anneler tanıyorum yorgun, halsiz, çalışma günlerini
özlemiş, eski düzeni burnunda tüten ama tüm bunları bebeğine ihanetmiş gibi
gördüğünden ya da ‘kutsal’ olan anneliğe yakışmayacağını bildiğinden kimselerle
paylaşamıyor. Kimseyi geçtim kendine bile itiraf edemiyor. Sanki yavrusunu
sevmediği ya da ne bileyim belki anneliği beceremediği düşünülecekmiş gibi
sadece içinde saklıyor bu düşünceleri. Halbu ki hiç çekinmeden anlatsalar
sıkıntılarını karşı tarafta da benzer duyguların yaşandığını görüp psikolojik
olarak rahatlamaları işten bile değil. Kim bilir belki de süperliklerine süperlik
katacaklar. Annesinden hatta eşinden bile yardım alırken aslında içten içe ben
yetersiz bir anne miyim diye kendini sorgulamasının sebebi yine bu üzerine
yüklenen kutsal sıfatı olabilir mi acaba? Aslında hiçbir annenin kusursuz
olmadığını kabul edersek annelerin ellerinden geldiği kadarı çocukları için
yeter de artar bile. Zira anneliğe kutsallığı layık gören,
annelerin içine de gerekli cevheri yerleştirmiştir zannımca.
Süper annelere selam olsun,
Haftaya görüşmek üzere
Nil Demir